KUR’ÂN’DA UNUTKANLIĞIN SEBEPLERİ
Kur’an-ı Kerim’de unutkanlığa sebep olduğu bildirilen birçok neden
mevcuttur. Başlıcaları şunlardır:
1.Allah (cc)’ı Akıldan Çıkarmak
Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah (cc)’ı hatırlamayı ifâde eden kavramların en
kapsamlısı zikirdir. Genel anlamda hafızada olan şeylerin tekrar edilmesi olarak tarif
edilen zikrin veya Allah (cc)’ı anmanın, Kur’ân’da farklı anlamlarda kullanıldığı
görülmektedir. Bunlardan bazılarında Allah (cc)’a kulluk amacıyla namaz kılma,
8
Kur’ân okuma,9 dua etme10 vb. anlamlarda kullanılmaktadır.
İnsanların bu dünyaya gönderilmelerinin en önemli amacı, Allah’a kulluk
yapmaktır. Bu kulluğun en önemli göstergesi ibadetlerdir. şayet insan, kendisini
yaratan Allah(cc)’ı unutursa, hayatta bulunma gayesinin dışına çıkmış olur, hesabı
unutur ve tüm zamanını bu dünya için harcar.
Âyetlerin dikkat çektiği unutkanlığın en büyük belirtisinin, insanın kendisini
yoktan var eden, çeşitli nimetlerle donatan yaratıcısını unutması olduğu
anlaşılmaktadır. Dünyaya imtihan için gönderilen insanın çeşitli şekillerde imtihana
tâbi tutulurken Allah (cc)’ı unutmayıp hep hatırında tutması âyette şöyle dile
getirilmektedir: “unuttuğun zaman Rabbini an”11
.
Kur’ân’ın da belirttiği gibi yaratılışımızın gayesi, Allah (cc)’ı tanımak ve O’na
kulluk etmektir12. Bütün kâinat ve onda meydana gelen hadiseler, Allah (cc)’ı
hatırlatan ve ona delâlet eden13 sayısız âyetlerle doludur. Bütün nimetler yüce bir
varlığa işaret etmektedir14
. Yeryüzüne halife olarak gönderilen ve kendisine sayısız
nimetler bahşedilen insanın ona sırt çevirmesi elbette düşünülemez.7 Kur’ân’da Allah (cc)’ı anmayı unutanlar tarif edilirken, onların Allah (cc)’ın
varlığını bilmeme ve O’nu inkâr etmeden ziyade, Allah (cc)’ı bilip, O’nun
nimetlerinin farkında olmalarına rağmen, Allah’ın emir ve yasaklarını yaşantılarında
dikkate almadıklarına, geri plana ittiklerine dikkat çekilmektedir15. Bu insanların,
sahip oldukları imkân ve nimetleri bütünüyle kendi elleriyle elde etmiş gibi
davrandıkları, gurura kapıldıkları ve O’na muhtaç değilmiş gibi hareket ettikleri
görülmektedir16
.
Kur’ân’da Allah (cc)’ı anmayı unutturan birtakım etkenlerin olduğuna da
dikkat çekilmiştir. Bunlardan bazıları; mal17, evlat sevgisi, gurur, kibir, şeytan ve
onun vesveseleridir18. Bütün bu etmenlerden en çok dikkat çeken ise şeytandır.
Şeytanın özellikle Allah (cc)’a iman eden ve kulluğunun farkında olan mü’minleri
saptırmak için, değişik vasıtalarla onlara Allah (cc)’ı unutturmaya çalıştığı
belirtilmektedir19
. Sonuç olarak, insan, kendisine Allah’ı unutturacak nefis, şeytan,
mal vb. şeylere dikkat etmeli, her ne halde olursa olsun O’nun yolundan
ayrılmamalıdır.
2.Şeytan ve Hileleri
Unutkanlığın yer aldığı bazı âyetlerden anlaşıldığına göre, insanın başına
gelen bazı unutma hadiselerine şeytan sebep olmaktadır20
.
Kur’ân, Hz. Peygamber ve mü’minleri şeytana uymaktan sakındırmıştır:
“Âyetlerimiz hakkında (münasebetsizliğe, ileri geri konuşmaya) dalanları gördüğün zaman,
onlar başka bir söze geçinceye kadar onlardan yüz çevir, (uzak ol, meclislerini terk et); eğer
şeytan sana (bunu) unutturursa, hatırladıktan sonra (hemen kalk), o zalimler topluluğuyla
beraber oturma!”21
. Âyette şeytanın, insanın doğasındaki bazı zaâfları iyi bildiğine ve
onu yönlendirdiğine vurgu yapılmıştır.
Kur’ân-ı Kerîm, sadece Hz. Peygamber ve mü’minlerin değil, başka
Peygamberlerin de unutma ile ilgili kıssalarını aktarmaktadır. Bunlardan birisi de Hz.
Yûsuf’tur. O’nunla ilgili olan bu unutma hadisesinde olay şeytana isnad
edilmektedir. “(Hz. Yûsuf) Onlardan, kurtulacağını zannettiği kimseye dedi ki: ‘Beni efendinin yanında an (benim suçsuz olduğumu krala hatırlat, umulur ki beni çıkarır). Fakat
şeytan ona, (Yûsuf’un durumunu) efendisine söylemeyi unutturdu. Dolayısıyla (Yûsuf),
birkaç sene daha zindanda kaldı”
22
. Bu âyete göre şeytan, zindandan çıkan gence Hz.
Yûsuf’un durumunu efendisine anlatmayı unutturdu. Dolayısıyla Yûsuf birkaç yıl
daha zindanda kaldı. Müfessirlerin birçoğu bu mânayı tercih etmişlerdir. Çünkü bir
peygamberin gerektiğinde insanlardan yardım istemesi, kurtuluş yollarını araması
Allah’ı unuttuğunu göstermez.23
Kur’ân’da birçok âyette şeytan konu edilmekle birlikte onun hakkında
insanlara uyarıcı bilgiler de verilmektedir: “Ey iman edenler, şeytanın adımlarını
izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse (bilsin ki) o edepsizlikleri ve kötülüğü
emreder. Eğer üstünüzde Allah (cc)’ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse
temize çıkamazdı. Fakat Allah (cc) dilediğini temizler/arındırır. Allah (cc) işitir ve bilir”
24
.
Şeytanın, insanları inkâra, Allah (cc)’a isyan etmeye ve O’nun zikrinden yüz
çevirtmeye çalışmasının sebebi onları dünyaya bağlayıp, kibire, gurura kaptırarak,
kendilerini âhirette kurtaracak ameller yapmayı unutturmasıdır25
. Şeytan, Allah
(cc)’ın varlığını ve gücünü daima bilmektedir. Buna rağmen, insanlar şeytana
uymakla yoldan sapmış olmaktadırlar. Çünkü Allah (cc)’ın insan üzerindeki etkisi
şeytanın etkisinden daha fazladır26. Nitekim Kur’ân, şeytanın ve hilesinin zayıf ve
güçsüz olduğunu defalarca zikretmiştir27
. İnsan, şeytan vesilesiyle kulluğuna değer
kazandırabileceği gibi şeytana tabi olduğunda doğru yoldan da çıkabilir.
3.Dünya Hayatına Bağlanmak
Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah (cc), birçok kavim hakkında bilgi vermektedir.
Kavimler hakkında verilen bu bilgilerde genel olarak zenginlerin iman yönünden
zayıf olup ve peygamberlere zorluk çıkardıklarına dikkat çekilmektedir. Kur’ân, bazı
insanların bağ-bahçe, mal, evlat, ilim çokluğu vb. nimetlerle gururlandıklarını, bunun
sonucunda da Allah (cc)’a isyan edip kendi toplumlarına muhalefet ettiklerini haber
vermektedir.
İnsan, bu dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Bu imtihanın bazen nimetlerin
bolluğu bazen de kıtlığı ile olduğu Kur’ân’da şöyle anlatılmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz.
(Ey Peygamber! ) Sabredenleri müjdele!”
28
. İmtihan her ne şekilde olursa olsun insanın
asıl görevi; her halükarda Allah (cc)’ı hatırda tutarak O’nun yolunda gitmektir.
İnsanın yaratılış itibariyle dünyaya yani mala meyillidir. Bu durum Kur’ân’da
şöyle haber verilmektedir: “Nefsanî arzulara, (özellikle) kadınlara, oğullara, yığın yığın
biriktirilmiş altın ve gümüşe, salma atlara, sağmal hayvanlara ve ekinlere karşı düşkünlük
insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Hâlbuki varılacak
güzel yer, Allah (cc)’ın katındadır”29
. Nitekim Hz. Peygamber de Uhud şehitlerine dua
ettikten sonra, ashâbına dönerek; “Ben sizin bundan sonra Allah (cc)’a küfre
döneceğinizden korkmuyorum fakat dünyaya dalıp birbirinize düşmanlık edeceğinizden endişe
ediyorum”
30
. buyurarak Müslümanlara dünya hususunda ikazda bulunmaktadır.
Kur’ân, dünya hayatına dalıp kulluğu unutan, görevini yerine getirmeyen,
hatta dünyalık kazanma uğruna Allah (cc)’a şirk koşan, isyan ve günah içinde yüzen
inkârcı insanlara şu uyarıyı yapmaktadır: “İnsanların hesaba çekilmeleri yaklaştı, hâlbuki
onlar gaflet içinde yüz çevirmekteler”
31
. Bu âyette görüyoruz ki, Kur’ân, kâfirlerin dünya
hayatına aldanıp âhireti terk ettiklerine, dünyaya bağlandıklarına32, nefislerini
arındırmaya çalışmadıklarına dikkat çekmektedir. Böylece Allah (cc)’ın da onlara
cennete girmeyi haram kıldığını, dünya hayatının onları aldattığını, âhireti
düşünemez hale getirdiğini bildirmektedir33
.
İnsanın ahireti yalanlamasının temelinde dünyada sonsuz yaşama arzusu
yatmaktadır. Bu arzu ahireti düşünmeme ve unutma şeklinde tezahür etmektedir34
.
Özetlemek gerekirse, yaratılış amacından sapmış insan ve toplumların genellikle her
türlü kötü işleri yaptıkları, Allah’ı hayatlarından çıkardıkları ve dünyaya daldıkları
görülmektedir.
2.4.Gaflette Olmak
İnsanın kendisinden haberinin olmaması, durumunun farkına varmaması35
gibi anlamlara gelen gaflet, birçok tefsirde unutkanlığın eş anlamlısı olarak kullanılmıştır36
4. Gaflet;
bir takım önemli şeylerin idrakine ve farkına varamamak
demektir37. Unutkanlığa konu olan bazı âyetlerde insanların, yaptıkları işin farkına
varmadıkları ve onlardan gafil oldukları yer almaktadır38
. Diğer bazı ayetlerde
gafletin habersiz olma39 anlamında kullanıldığı görülmektedir. Allah (cc), Kur’ân-ı
Kerîm’de bir âyette mü’minleri gafillerden olmamaları hususunda uyarmaktadır.
“Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve
gafillerden olma”
40
. Bu bağlamda yaptıkları yanlışlardan tevbe etmeyen gafillerin
cehennem’e gidecekleri41 bildirilmektedir.
Yine Kur’ân’da bazı insanların kıymetli şeylerden gaflet ettiklerinden,
bunların önemini anlayamadıklarından bahsedilmektedir. Allah (cc), insanı bir damla
sudan yarattığını ve mükemmel hale getirdiğini42 bizlere bildirmektedir. Ancak bazı
insanların bu yaratılışı düşünmedikleri, O’na karşı isyan, küfür ve inat yolunu
seçtikleri43
, bunun sonucunda da kulluktan uzaklaştıkları görülmektedir.
5.Gurura Kapılmak
Kur’ân’daki unutkanlık âyetlerini incelediğimizde muhatapların hak yoldan
sapmalarındaki temel etkenlerden birinin de insanların sahip olduğu mal, makam ve
şöhretleri olduğu görülmektedir.
İnsanların, gururları sebebiyle iyilik yapmaya yanaşmadıklarına44, zengin iken
Allah (cc)’ı anmayı akıllarına getirmediklerine45, verdikleri sözlerde durmadıklarına46
dikkatler çekilmektedir. Onların, böylesi bir anlayışa sahip olmaları sonucunda
sapıklığa düştükleri, âhiretteki durumlarını düşünmedikleri ve cehennem ateşini hak
ettikleri bu âyetlerde belirtilmektedir.
Oysa Kur’ân, bir âyette “Rahmânın öyle kulları vardır ki onlar yeryüzünde
sukûnetle (vakarla) yürürler”47
. buyurularak Allah (cc)’a gönülden bağlanan
mü’minlere alçakgönüllü olmayı teşvik etmiştir. İnsan için önemli hasletlerden birisi
de kötü ahlaklardan sayılan gurur ve kibirden korunmaya çalışmasıdır.
6.Mü’minlerle Alay Etmek
Kur’ân’da münâfık ve kâfirlerin özellikleri sayılırken, onların Allah (cc)’ın
sevdiği mü’min kullarla alay ettikleri ifâde edilmektedir. Bu kimselerin, alayları
yüzünden kendilerini ahirette kurtaracak olan imana yanaşmadıkları haber
verilmektedir.
İnkârcıların bu tavırlarına müminlerin sadece selâm diyerek karşılık
verdiklerini Kur’ân şu şekilde bildirmektedir: “İşte siz onları alaya aldınız; sonunda
onlar (ile alay etmeniz) size beni yâd etmeyi unutturdu, siz onlara gülüyordunuz”
48
.
Müşriklerin, Hz. Peygamber’in ashâbından Bilal, Habbâb, Ammar, Suheyb
(ra) gibi fakir sahâbelerle alay etmeleri üzerine bu âyetin indiği rivâyet edilmiştir.
Buna göre âyetin mânası, “Sizler, O mü’minleri alay konusu edindiniz. Sizin, bu şekilde
oluşları yüzünden onlarla meşgul olmanız, Beni unutmanıza sebep oldu”
49
. şeklindedir.
Burada, söz konusu müşriklerin, ibâdet eden mü’minleri gördüklerinde kendileri
Allah (cc)’a iman etmedikleri gibi, iman edenleri de alaya almalarından ötürü50
Allah’ın onları azaba uğratacağı bildirilmiştir51
. Zaten Kur’ân’da kıssası geçen bütün
Peygamberlerin, kavimlerinden bazı insanlar tarafından alaya alınıp küçük
düşürülmeye çalışıldıkları birçok âyette görülen bir gerçektir.
7.Mal ve Evlat Sevgisi
Mallar ve çocuklar, insan için dünya hayatının en önemli imtihan vesileleridir.
Bunlar, insanlara dünya hayatı için, hem zinet hem de fitne olarak
isimlendirilmişlerdir. Allah, insanlardan bu nimetleri, yaratılış amacına uygun
şekilde kullanmasını istemektedir.
İnsanın sahip olduğu mal ve çocuklar, zenginliğin birer göstergesidir. Genel
olarak Kur’ân’da mal ve mülkün, insanı maneviyattan uzaklaştırdığına vurgu
yapılmaktadır52. Allah (cc), mal ve evlatların değil, salih amel ve verilen sadakaların
insana Allah katında değer kazandırdığını ve bu kişileri, cennetle ödüllendireceğini
haber vermektedir53
.Kur’ân, müslümanları mal ve evlat hususunda uyarmaktadır; “-Ey iman
edenler! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah (cc)’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu
yaparsa İşte onlar ziyana uğrayanlardır”54
. İnsan, bu dünya hayatında kendi
varlığının amacından habersiz olduğu zaman, mal ve evlat ona ayak bağı olur,
onu oyalar. Yüce Allah (cc), insana yeryüzünde halifelik görevini yerine getirmesi
için mal ve evlat bahşetmiştir55. Fakat bunlar, insanı Allah (cc)’ı anmaktan
alıkoymamalıdır. Bu durum; “Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah
(cc)’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar,
kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar”
56
. âyetinde
açıklanmıştır.
İnsan için dünyadaki en önemli nimetlerden ikisi, mal ve evlattır. Ancak bu
nimetler insana Allah’ı, yaratılış amacını, hesabı unutturmamalıdır.
8.İçki İçmek
İslam dini akla büyük önem vermiş, ibadetlerle mükellef olmak için akıllı
olmayı şart koşmuştur. Ayrıca aklın korunması için gerekli tedbirleri almıştır.
Bundan dolayı akla zarar veren alkol gibi zararlı alışkanlıkları yasaklamıştır.
Allah (cc), pek çok âyetle içkiyi yasaklamıştır. ‘Ey iman edenler, şarap, kumar,
dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları, birer şeytan işi pisliktir. Bunlardan uzak durun ki
kurtuluşa eresiniz. Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi
Allah (cc)’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil
mi?’57
. İçki içmek, imtihan için gönderilen insana zarar vermekte ve onu asıl
vazifelerinden alıkoymaktadır. Onun zarar verdiği unsurlardan bir tanesi de akıldır.
Oysa İslam dini, insanların korunmasını istediği beş temel esastan birini de akıl
olarak ifade etmektedir.58
Dinen yasak kılınan içki incelendiğinde insanın sağlığı üzerinde pek çok
olumsuz etkisinin olduğu görülmektedir. Alkol alan bir insan kendisine emanet
verilen aklını kullanamaz ve mantığını kaybeder. Her türlü kötülüğü yapmaya
başlar. Hz. Peygamber’in: ‘İçki bütün kötülüklerin anasıdır’
59 hadis-i de bu konuda
içkinin insana yaptırmayacağı bir kötülüğün olmayacağına bir işarettir.
İbn Manzûr, Lisânü’l-Ârab, XV, 322; Râgıb el-İsfahânî, el- Müfredât, s. 493-494; Karagöz, İsmail
ve dğr., Dini Kavramlar Sözlüğü, Ankara, DİB. Yayınları, 2007, s. 531.
8 Âl-i İmrân, 3/191.
9 et-Taha, 20/124.
10 el-Â’raf, 7/180.
11 el-Kehf 18/24.
12 ez-Zâriyât 51/56.
13 el-Bakara 2/164; Âl-i İmrân 3/190; ez-Zâriyât 51/20.
14 el-Bakara 2/40, 47, 156, 239; et-Tâhâ 20/14; el-Hacc 22/28, 34.
15 el-Mâide 5/13-14.
16 el-Yûsuf 12/42.
17 el-Kasas 28/77.
18 el-En’am 6/42-44.
19 el-Bakara 2/45.
20 el-Kehf 18/60–65; Müslim, Ebû’l- Hüseyin Müslim b. el-Haccâc el-Kuşeyrî en-Nisâbûrî. Câmiu’sSahîh, İstanbul, Çağrı Yayınları, 1992, “Fedâil”, 170; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Çağrı
Yayınları, İstanbul 1992, V, 117-120.
21 el-En’am 6/68; el-Kehf 18/63.
22 Yûsuf 12/42.
23 Şevkânî, Fethu’l-Kadîr, III, 34; Karaman, Hayrettin vd., Kur’ân Yolu, Ankara, DİB. Yayınları, 2007,
III, 234.
24 en-Nûr 24/21.
25 Yazır, Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’ân Dili, (Sd; İsmail Karaçam ve Dğr.), İstanbul, Azim
Dağıtım, 1992, V, 45; Vehbî, Mehmed, Büyük Kur’ân Tefsîri (Hülâsâtü’l Beyân), İstanbul ts, Üçdal
Neşriyat, VI, 2511.
26 Ateş, Ali Osman, Kur’ân ve Hadislere Göre Şeytan, İstanbul, Beyan Yayınları, 1995, s. 124.
27 en-Nisâ 4/76; el-Enfâl 8/48; el-Furkân 25/29; el-Haşr 59/16.
28 el-Bakara 2/155.
29 Âl-i İmrân 3/14, 185; el-En’am 6/32; el-Kehf 18/46; el-Hadid 57/20.
30 Yûsuf Kandehlevî, Muhtasar Hayâtü’s-Sahâbe, İstanbul, Ravza Yayınları, 2000, s. 287.
31 el-Enbiya 21/1.
32 Karaman vd., Kur’ân Yolu, V, 419-420.
33 Hicâzî, Muhammed Mahmud, (trc.: Mehmet Keskin). et-Tefsîru’l-Vâdıh, İstanbul ts, İlim
Yayınları, II, 292.
34 Öztürk, Yener, Kur’ânda Âhiret, İzmir, Işık Yayınları, 2004, s. 84.
35 Abdülbâki, Muhammed Fuâd, Mu’cemü’l-Müfehres li elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerîm, Kâhire, Dârü’l
Hadîs, 1422/2001, s. 614–615.
36 İbn Âşûr, Muhammed Tahir, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-tenvîr, by. , ty, XXII. 75; Âlûsî, Seyyid Mahmud
Şükrü, Rûhu’l-Me’ânî fi Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azim ve’s-Seb’i’l-Meâni, Beyrut ts, İhyâ-i Turâsi’l-A’rabî,
XXIII. 54; Karaman vd., Kur’ân Yolu, II, 656.
37 Râgıb İsfehânî, el-Müfredât, s. 364.
38 Uludağ, Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, Kabalcı Yayınları, 2001, s. 141.
39 Yûsuf 12/3; el-Kâf 50/ 22.
40 el-Â’râf 7/205.
41 Yunûs 10/7-8; el-Enbiya 21/97.
42 et-Tîn 95/4; Taberî, Muhammed b. Cerîr, Câmiu’l-Beyân an Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, (trc. Kerîm
Aytekin, Hasan Karakaya), İstanbul, Hisar Yayınevi. 1996, V. 61.
43 İbn Âşûr, Tefsîru’t-Tahrîr ve’t-Tenvîr, XXII, 75; Âlûsî, Ruhu’l-Meâni, XXIII, 54.
44 el-Bakara 2/44.
45 el-Kasas 28/77.
46 el-Â’râf 7/165.
47 el-Furkân 25/63
48 el-Mü’minûn 23/110.
49 Râzî, Fahruddîn. et-Tefsîru’l-Kebîr (Mefatihu’l Ğayb), Beyrut, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-A’rabî, 1997,
XXIII, 125.
50 Mehmed Vehbî, Büyük Kur’ân Tefsîri (Hülâsâtü’l Beyân), IX, 3676.
51 Hicâzî, et-Tefsîru’l-vâdıh, II. 292.
52 Kaya, Süleyman, Kur’ân’da İmtihan, İstanbul, İnsan Yayınları, 2003, s. 264.
53 es-Secde 32/37-39.
54 el-Münâfikûn 63/9.
55 Kutub, Seyyid, fî Zılâli’l-Kur’ân, İstanbul, Hikmet Yayınları, (trc. M. Emin Saraç vd.), 1972, VI,
3580.
56 en-Nur, 24/37.
57 el-Mâide, 5/90-91.
58 Karaman vd., Kur’ân Yolu, II, 336.
59 Nesâî, Ebû Abdurrahman Ahmed b. Şuayb, es-Sünen, İstanbul, Çağrı Yayınları, 1992,
Eşribe, 44.
İlk Yorumu Siz Yapın