Sonsuzluk Arzusu

İnsanlığın ilk imtihanı ve ilk düştüğü yer; sonsuzluk arzusu.

Bu yazımda sizlerle sonsuzluk arzusu üzerine bir kaç kelime edeyim istedim. Uzun zamandır Hz. Adem’in imtihan edildiğinde şeytanın ona verdiği bu vesvese veya heves üzerine düşünürdüm. Yazımın ilerleyen bölümünde Kur’ndaki sonsuzluk arzusu ile alakalı ayetleri paylaşmaya çalışacağım. Bu konuyu araştırırken ilk islam felsefecileri veya düşünürlerinin de bu konu üzerine baya kafa yorduklarını gördüm. Bunlardan en öne çıkanlarından birisi ve büyük islam filozofu Ebü’l-Hasan Muhammed b. Yûsuf el-Âmİrî dir. Hatta türkçede sonsuzluk arzusu anlamına gelen  el-Emed ale’l-ebed isimli bir eseride vardır.

Bu kısa girişten sonra, ademoğlunun ebedi yaşam arusu yüzünden başına gelenleri de hatırlatayım. Hz. Âdem ve eşi cennete yerleştirildikten sonra kendilerine, bir tek ağaç dışındaki bütün meyvelerden yiyebilecekleri bildirilmiştir. Allah onları yasak ağaca yaklaşmamaları hususunda uyardı: “Ey Âdem! Eşin (Havvâ) ile birlikte cennete yerleş; orada çekinmeden istediğiniz her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın; sonra ikiniz de zalimlerden olursunuz” (el-Bakara 2/35). Şeytanın Âdem ile Havvâ’ya çirkin yerlerini göstermek için, “Rabbiniz başka bir sebepten dolayı değil, sırf melek olursunuz yahut ebedî kalıcılardan olursunuz diye şu ağacı size yasakladı” (el-A‘râf 7/20) ve “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını ve yok olmayacak bir hükümranlığı göstereyim mi?” (Tâhâ 20/120) diyerek onları yanılttığı belirtilmektedir. Hz. Adem’in şeytanın bu sonsuzluk ebedilik vesvesesine kanıp yasaklı ağaçtan yemesi, sonra mahrem yerlerinin açılması, cennetten çıkarılması … diyerek devam ediyor ademoğlunun serüveni.

İki noktayla yaklaşıyor şeytan (lanet ona olsun) melekleşme ve ebedi kalmak. İnsanın fıtratında yerleşmeiş garip bir duygu. Hz. Adem’i bu hatasından dolayı eleştirenler bile bugün sonsuz yaşam peşinde koşmakta. Dünya hayatına sıkı sıkı sarılmamızın ana sebebi de belkide budur. Sanırım hepimiz istiyoruz ki bulunduğumuz bu hayat bizim için devamlı olsun, belki de bu yüzden unutuyoruz ölümü. Hz. Ademi eleştirirken tastamam onun yolundan gidiyoruz. Hatta ben olsam şeytanın bu tuzağına asla düşmezdim diyenlerimiz bile şimdi tam olarak o tuzağın içinde. Farkında değilizdir belki ama hiç ölmeyecekmişiz gibi dünyaya sarılmamız, ölümden sonrası hyatı unutmamız şeytanın Hz Ademe yaptığının aynısıdır. Bizler de aynı vesveseye kandık ki sonsuza kadar yaşayacakmış gibi sıkı sıkı sarılıyoruz.

Gün içerisindeki bütün koşturmalarımız sonsuz olarak kalacağımızı zannettiğimiz dünya içindir. Zenginliğimiz, rahat yaşamımız bitmesin diyedir bütün korkularımız. Gizliden gizliye hepimiz sonsuzluğa aşığız. İsteriz ki yaşadığımız güzellikler sonsuz devam etsin. En büyük isyanlarımız, itirazlarımız sonsuzluk tutkusuyla sarıldığımız şeylerin elimizden alınmasıyla başlıyor.

Elbette bu konuda insanın sonsuzluğa meyli bu kadar da belki eleştirilemeyebilir. Ama ortada bir gerçek varki insanın istediği en büyük zenginlik, en büyük nimet hatta en büyük hediye sonsuzluk arzusudur. Rabbimizde belkide bu yüzden cennet ve cennet nimetlerini, cennet hayatını sonsuza kadar devam edecek bir nimet olduğunu müjdeliyor.

Cennet ve cennet hayatı sonsuzdur elbette. Rabbimizde bizleri buna davet ediyor. Ama unutulmamalıdır ki cehennemde de ebedi kalacakları da haber veriyor.

Gelip geçici olduğu kesin olan dünya hayatına aldanıpta ebedi cenneti kaybetmek bir insan için en büyük hüsran olsa gerek.

Tek Yorum

  1. inziva demiş ki:

    Biz insanoğlunun da tüm gayreti beka arzusu üzerine değil mi ki? Kevnu fesad(oluş ve bozuluş) döngüsü içinde olduğumuz dünyanin bize anlatmak istediği de bu.Alemimizdeki inişler çıkışlar gibi mevsimler de ölüp diriliyor. Rabbim küçük midenin bile cüzi ihtiyacina envai cesit nimetlerle ihsan ediyorken, en şedid beka arzumuzu ,külli ve halli duamıza icabet etmesin. Haşa,yüzbin defa haşa. Kabul etmemek mümkün değildir. Hem hikmet ve adaletine ve rahmet ve kudretine hiçbir cihetle yakışmaz. Madem insan bekaya aşıktır,bekaya tabidir. Bakii hakiki yalniz bakii zulcelale mahsustur.Madem Bakinin ayineleri madem bakinin rengini alır, Bize düşen en büyük vazife Baki’ Zülcelale karsi alaka peyda etmektir. Ve esmasina yapismaktir. Çünkü baki yoluna sarfolunan hersey bir nevi bekaya mazhardir. Rabbim her işimizi baki yolunda bekaya mazhar eylesin. Vesselam, bizlere de istifade buyursun. Emekleriniz için Allah razi olsun.

    20 Eylül 2021
    Yanıtla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir